4 Aralık 2012 Salı

Rooftop Prince

Arada izlediğim daha bir sürü dizi olmasına rağmen taze taze yazmak istedim Rooftop Prince'i. Kendisini 2 günde bitirmiş bulunmaktayım. 20 bölümlük komik, tuhaf ve bir o kadar da dramatik bir dizi kendisi. 



 

Başlarken çok içimden gelmemişti çünkü yine sonunun saçma olduğunu, kavuşamadıklarını işte adamın tekrar kendi zamanına döndüğünü onun yerine o adamın benzerinin çıkıp geldiğini okuyunca yine mi saçma son dedirtmişti. Ama aslında sonu hiç de öyle değilmiş. 

 

Efendim hikayemiz dizinin adından da belli olduğu üzere Joseon döneminde yaşayan bir veliaht prensin 3 yardımcısıyla bir tuzaktan kaçarken kendilerini 2012 yılında birinin çatı katında bulmasıyla başlıyor. Yine mi zaman yolculuğu? Evet yine. Faith ve Queen In Hyun's Man'i izledikten sonra bu biraz daha dramatik geldi bana. Ben gelecekte yaşayım geçmişe seninle geleyim olayı olmuyor bu dizide, prens kendi isteğiyle gidip dönemiyor çünkü. 


Belirtmeden geçemeyeceğim dizideki minik ayrıntıları çok güzel kullanmışlar. Özellikle prensin ellerini arkada bağlayıp durması... O ayrıntılar diziyi daha güzel yapmış diyebilirim. 

Adam gerçekte de böyle duruyormuş yahu.


Tabi ki uyum süreci var bu 4 adamın. Onları izlemek de çok keyifliydi. Hani çok abartılmadı uzatılmadı kararındaydı. Prensimizin yoğurdu çok sevmesi her fırsatta cebinden çıkarıp her çeşidini içmesi de çok sevimliydi. Tabi konuşmasına alışmak biraz zor oldu. Eski dönemden geldiği için ve prens olduğu için kelimeleri daha sert vurgulu şekilde söylüyor bu da ilk başlarda çok rahatsız edici olabiliyor. Ama zamanla o da sevimli geliyor insana.  

Ben bu dizide kadın başrol oyuncusunu da çok sevdim kocaman dişleriyle gülümsemesi sempatimi arttırdı. Tabi çok ağladı prensimiz yüzünden. 

 

Hong Se-na'yı oynayan kişiye yani Park Ha'nın kardeşini aynı zamanda veliaht prensesini oynayana ise sinir oldum (Evet dizi biraz karışık, farkındayım). Özellikle o peltek peltek konuşması onun olduğu bazı sahneleri atlayarak geçmeme neden oldu. 

Bu da Tae-yong'un kuzeni Tae-mu:
Tahmin edileceği üzere dizimizin kötü adamlarından.


#Spoiler Dizinin esas konusuna gelirsek, prensimizin döneminde daha küçükken veliaht prenses olması için o dönemin önde gelen ailelerinden birinin kızını seçiyorlar. Tabi biz en büyük kızlarını prenses yapacaklar derken kızların babası küçük kızlarının aday olmasını istiyor. Ablamız üzülüyor kıskançlık yapıyor ve kardeşinin yüzünde bir yanık izi bırakıyor. Bu yüzden büyük kızları aday oluyor ve veliaht prenses seçiliyor. Prensimiz veliaht prensini çok seviyor ama en çok onun kardeşiyle yani yüzünde yara olan kızla konuşmaktan hoşlanıyor onla eğleniyor. Yüzünde yara olan kız ise bir peçe takıyor yarası yüzünden. Gel zaman git zaman prens baldızına bir bilmece soruyor: Yaşarken ölen ölürken yaşayan şey nedir? Diye. 
Biz bu bilmecenin cevabını duyamıyoruz dizinin başında. Baldız bilmecenin cevabını çözdüğü akşam veliaht prenses zehirlenerek öldürülüyor ve onu zehirleyeni bulmak için prens 3 kişi buluyor. Biri çok iyi dövüşüyor, birisi çok zeki diğeri ise dedikoduları söylentileri anında duyan takip eden biri. Tabi her şey göründüğü gibi mi bilemiyoruz. Çünkü 4lümüz araştırma yaparken tuzağa düşürülüyorlar ve tam o anda geleceğe gidiyorlar. Neden 2012'ye geldiklerini neden Park Ha'nın çatı katında bulunduklarını anlayamıyorlar.  

Tabi bir de 2 yıl öncesi var. Pak Ha Amerika'da çalışıyor. Meyve satarken omzuna kelebek konuyor. Ve biri onun resmini çiziyor orada karakalemle. O biri ise prensimizin 2012 versiyonu. Bu Yong Tae-yong'dan de bir kaza sonucu kızımız ayak üstü özür diliyor ve gidiyor. Akşamında ise Yong Tae-yong gittiği barda Park Ha'yı çalışırken görüyor yanında yine kuzeni var bunun. Kuzeni bunu gaza getiriyor git konuş bak duydum iki gün sonra tatil günüymüş diyor. Devamını göremiyoruz ve ertesi gün Yong Tae-yong ve kuzeni Yong Tae-mu bir teknedeler. Yong Tae-mu Yong Tae-yong'a Kore'ye dönmesini büyükannesinin onu şirketin başına geçirmek istediğini söylüyor. O arada kavga etmeye başlıyorlar ve Tae-mu Tae-young'a yumruk atıyor ve Tae-young denize düşüyor tekneden. Yüzüstü şekilde suyun üstünde dururken kuzeni önce kurtarmak için hamle yapıyor sonra ise vazgeçiyor. Tae-young'a de ne olduğunu anlayamıyoruz öldü mü ölmedi mi soru işaretleriyle tekrar kızımız Park Ha'ya dönüyoruz. 

Amerika'dayken bir telefon alıyor ve Kore'ye dönüyor babasının bulunduğu haberi geliyor. Ama Kore'ye gittiğinde babası ölmüş oluyor. Cenazesinde üvey annesi ve üvey kardeşiyle karşılaşıyor ama onları hatırlamıyor çünkü bir kaza geçirmiş. Ama biz görüyoruz ki üvey kardeşi bunu bırakıp gitmiş ve kız kaza geçirmiş hafızasını kaybetmiş. 

2 yıl geçiyor aradan yani prensimizin çatı katında belirdiği zaman diliminine gidiyoruz. Uyum süreçleri falan derken prensimiz bir de bakıyor ki Park Ha'nın üvey kardeşi Hong Se-na veliaht prensesinin reenkaryasyonu(Tabi bu olaylar da karışık, öz kardeş üvey kardeş olaylarını izlerken öğrenseniz daha iyi sanırım). Prens onunla bu hayatta da tekrar evlenip zehir olayını çözmeyi amaçlıyor ama Park Ha'ya aşık oluyor. Yine de amacına ulaşmaya çalışırken veliaht prensesinin reenkarnasyonunun kötü biri olduğunu anlıyor hatta geçmişte de kötü biri olduğunu bu 3 yardımcısı tarafından öğreniyor. Tabi olaylar biraz karışık.

Prensimizin reenkarnasyonu da Tae-young idi hatırlarsanız. Onu Amerika'da su üstünde bırakmıştık. Tabi Kore'deki ailesi tesadüfen prensimizi görüp onu Tae-yong sanıyorlar. Bir anda şirketin CEO'su falan oluyor prens. Kuzeni Tae-mu ise şok geçiriyor onu ölmüş sanıyor çünkü ama zamanla prensin gerçek kuzeni olmadığını anlıyor. Ve gerçek Tae-young'u Amerika'da bitkisel hayatta buluyor. Onu Kore'ye getiriyor falan derken yine prensimiz bir yolunu buluyor ve bundan da paçasını kurtarıyor. 

Prensimizin aklındaki soru ise 'Ben buraya Tae-yong olayını çözmeye mi yollandım yoksa zehir olayını çözmeye mi?'

Gel zaman git zaman her şey tatlıya bağlanıyor Tae-yong hala komada tabi. Onun Amerika'da Park Ha'yı çizdiği kartpostal ise bir şekilde Park Ha'ya ulaşmış. Hatta buluşmaya bile çağırmış Tae-yong, Park Ha'yı. Ama teknede olanlar yüzünden gidememiş. Bu tekne olayından sonraki 2 sene boyunca meğerse bitkisel hayattaymış. 

Prensimize biraz geç düşüyor ama baldızının reenkarnasyonu ise Park Ha imiş. Her şey tatlıya bağlanırken bir nilüfer çiçeği olayı var. Ve çok güzel işlenmiş bence. Pak Ha'nın Çin harfleriyle yazımında anlamı nilüfer çiçeği oluyormuş aynı zamanda baldızın isminin anlamı da nilüfer çiçeğiymiş. 

Güzel bilmecemize gelirsek cevabı da Nilüfer Çiçeğiymiş. Nilüfer çiçeği yaşayabilmek için toprak altında kendini öldürüp yeniden toprak üstüne çıkıp çiçeklenirmiş. Yani yaşaması için ölmesi gerekiyormuş. Bu detaylar nedir yani demeyin. Benim için bunlar finalde anlam kazandı çünkü. 

 

#Ağır Spoiler Finale gelirsek... Bana kalırsa final çok güzeldi. Ağır bilmeceler çözdürdüler bize bence. Önce diğer üç adamımız birer birer Joseon'a dönüyorlar. Hiç belirti göstermeden bir anda.O yüzden Park Ha da prens birden ortadan kaybolmasın diye onu bir an olsun gözünün önünden ayırmıyor, uyurken bile onu bırakmıyor:
Rooftop Prince: Episode 19 Preview 

Prensimiz de anlıyor ki 300 yıl sonraya ne veliaht prensesi kimin zehirlediğini bulmaya gelmiş ne de Tae-yong'un olayını çözmeye gelmiş. Geleceğe gelmesinin amacının Park Ha'nın çatı katına düşmesinin sebebinin sadece Park Ha'yı tanımak onu sevmek olduğunu fark ediyor prensimiz. 
 
Artık prens ne zaman gidecek acaba diye beklerken evleniyorlar ve o sırada Park Ha prense bir kolye veriyor. Bunu kalbine yakın tut diyor. Tabi Park Ha'nın da 300 yıllık bir kolyesi oluyor prensin küçükken saraya gömdüğü zümrüt bir taş. Gel gelelim bunlar tam evlendi derken prens yavaş yavaş kayboluyor ve Joseon'a gidiyor. Orda onun yaşamını görüyoruz. Aslında tahmin ettiğimiz üzere Bu-yong prense suikastı önlemek için zehri kendisi içmiş ve o gölde yatan aslında veliaht prenses değilmiş vs. Bunu anladıktan sonra yine bir dövüş anında prensimize ok geliyor ama kolye sayesinde kurtuluyor. Sonra Park Ha'nın dediklerini hatırlıyor:'Bunu her zaman kalbine yakın tut'. Bunun üzerine herkesi cezalandırıyor. 



İşte dizide her bölümde ismi geçen omuraisu yapıyor bizim üç kafadar bunu Joseon'da bir güzel satıyorlar. Prensimize çok üzüldüm o kısımlarda. Çünkü her omuraisu yediğinde gözleri doldu çok güzel diye ağladı Park Ha'yı hatırlayıp. Bu kadar sevdiklerine göre bir denemek lazım omuraisuyu. Bunlar olurken tabi dedim hadi Park Ha'nın öbür hayatta Tae-yong'u var. Bari prensimizin Bu-yong'u yani baldızı ölmeseydi o da orada mutlu olsaydı dedim. 

Bu da omuraisu efendim. Kendisini Japonya'nın pirinç omleti olarak tanımlayabiliriz.


Finalin en duygusal kısmı da bence prensin 300 yıl öncesinden Park Ha'ya mektup yazıp onu o zümrüt taşı küçükken koyduğu yere saklamasaydı. Sonra Park Ha günümüzde gidip o kağıdı buluyor ve her bölüm birbirlerine söyledikleri 'Aptal' sözü yerine prensimiz 'Bu mektubu bulduysan aptal değilsin demektir. Geri alıyorum' diyor.
Günümüzde Park Ha dükkanında çalışırken bir gün kapının üstünde aynı Tae-yong'un daha önce kartpostala çizdiği gibi bir kart buluyor üstünde kendisinin üzgün resmi var. Kartpostalın üstünde olan yerde buluşalım yazıyor kartta. Park Ha'mız gidiyor oraya tabi Tae-yong gelecek diye düşünüyoruz. Tae-yong mu prens mi derken ellerini arkada bağlamış kişi prensten başkası olamaz diyoruz. Konuşması prens gibi olmasa da daha önce Park Ha'nın kütüphaneye gidip bir kitap okuması ve ağlaması geldi aklıma. Orada sanırım prensimizin hikayesini okuyor. Lee Gak yani prens tahta çıktıktan 4 yıl sonra ölüyormuş. Yani Park Ha ona ne olacağını biliyordu. Sonra da o üstüne basa basa gösterdikleri nilüfer çiçeğini anımsadım. Yaşamak için ölmek gerekiyordu. Yani bana kalırsa Lee Gak kendi zamanında öldü ve günümüze Tae-yong'un bedeninde geri döndü. Tekrar yaşamak için ölme bedelini ödedi. 

Orada tabi prensimizin yüzüğünü görseydik gerçekten o olduğunu anlasaydık da fena olmazdı hani ama mistik bir diziye mistik bir son yakıştı bence. Tae-yong'un bedeniydi ama o prensin kendi kıyafetleriyle prensi gördü. Nerede kaldın uzun zamandır seni bekliyordum diyor Tae-yong, Park Ha'ya ya da prens mi demeliydik?. Ama biz o anıların unutulamacayacağını hissediyoruz yani prens=Tae-yong oluyor. Her ne kadar bunu sezdirmeseler de bu kadar büyük bir aşk unutulmaz ki.
 
İşte dizimiz böyle bunlar el ele tutuşmuşken bitiyor. Dizi harika mıydı? Değildi. Ama kesinlikle çok çok eğlenceliydi. Gözlerimi dolduran nadir dizilerdendi hatta salya sümüğe kadar dayandı olay. O eşofmanlardan bahsetmezsem de sanırım çok ayıp ederim. 4 sevgili adamımızın farklı renklerde eşofmanları var. İlk başlarda Park Ha isimlerini öğrenmeden önce onlara yeşil adam kırmızılı adam diye sesleniyordu. Dizinin son bölümünde de prens ve arkadaşları Joseon'da o eşofmanları giymiş omuraisu yiyorlar. 
Şimdi bakınca anladım ki iyi ki saçlarını kestirmişler.

Gerçekten sevimli bir diziydi kesinlikle tavsiye edilir. Micky Yoochun'un da Han Ji Min'in de oyunculuğunu beğendim. Özellikle Yoochun'un ses tonlarını böylesine güzel kullanması iki farklı karakter hissini yarattı. 

Gerçekte de pek sevimlilermiş kendileri.




Diyeceğim şudur ki; izleyin, izlettirin keyif alacağınıza eminim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder