Eğer Hyun Bin severlerden değilseniz izlememenizi tavsiye etmek zorundayım. Çünkü film baştan sona bunalım. Sonuçsuz da diyebiliriz. Ama her şeye rağmen Hyun Bin...
Film Anna'nın (Tang Wei) annesinin ölümü nedeniyle hapisten 3 günlüğüne çıkmasıyla başlıyor. Anna kocasını öldürmüş ve Amerika'da bir hapiste. Hapisten çıkıp Seattle'a gitmek üzere otobüse biniyor. Otobüste bilin bakalım kimle karşılaşıyor:
Hoon (Hyun Bin) otobüse birilerinden kaçıyormuş gibi biniyor ama üzerinde parası olmadığı için Anna parayı veriyor. Bu sayede tanışıyorlar. Ama Anna afedersiniz suratsız. Film boyunca gülümsediği toplam süre 10 saniye sanırım.
Hyun Bin'in bu saç şekli de çok iyiymiş hatta belki kendini bulmuş bu saçla diyebilirim.
Hoon ne iş yapıyor ne yapıyor bu adam derken öğreniyoruz ki jigoloymuş. Yani para karşılığında kadınlarla 1 gün erkek arkadaşmış gibi dolaşıp onlarla beraber oluyor.
Tabi Anna bir Çinli, Hoon da Koreli olunca film boyunca İngilizce konuşuyorlar. Koreliler gerçekten korkunç İngilizce konuşuyorlar gırtlak yapılarına uymuyor bu dil ne yapsınlar. Ama Hyun Bin iyi idare etmiş rahatsız etmedi İngilizcesi.
Depresif kızımız ve Hoon otobüsten indikten sonra bir kere daha karşılaşıyorlar. Hatta bir Yunan tavernasına bile gidiyorlar. Sanki buraya gelmişçesine sevindim bana ne oluyorsa...
Bir sahne var ki filmin en sevdiğim sahnesiydi. Öncelikle Hoon Çince bildiği tek kelimeyi söylüyor kıza. 'Huai'. Anlamı kötü demekmiş. Hao ise iyi demekmiş. Kız dertli tabi başlıyor adamla Çince konuşmaya bütün dertlerini sıkıntılarını tek tek söylüyor. Hoon da her söylediğine Huai ya da Hao diyor. Tabi anlamadığı için kadın 'Kocamı öldürdüm' diyince 'Hao' falan diyor. Filmin hem en hüzünlü hem de en keyifli sahnesiydi.
Filmin sonlarına doğru kız hapishaneye geri dönüyor tabi. Adamın ise arkasından işler yürütüp üzerine suç atıyorlar. O da hapise doğru gidiyor yani. Birbirlerini gördükleri son an ise işte bu oluyor:
Tanıdık geldi mi?
Sonra kız hapisten çıktıktan sonra aynı yerde buluşmak için sözleşiyorlar. Kız hapisten çıkıyor ama adam gelmiyor. Çünkü o da hapise girmişti vs derken kız kendi kendine konuşmaya başlıyor: 'Uzun zaman oldu nasılsın?' diyor. Belki de kapıdan girdi ama bize göstermediler. Ya da kız kafasında canlandırıyor. Böyle abuk subuk sorularla film sonlanıyor.
Kısacası filmde hiçbir şey olmuyor. Ama anlıyorsunuz ki Hyun Bin gerçekten rol adamı. Her türlü karakteri canlandırıyor adam. Hakkıyla oynamış ama senaryo boğucu olduğu için onun da yapacağı pek bir şey kalmamış.
Hyun Bin'i izlemek isteyenler mutlaka ama mutlaka izleyin derim:)
30 Aralık 2012 Pazar
The King 2 Hearts
Diziye başlarken Ha Ji Won'un da oynadığını bilmiyordum ilk gördüğümde yok canım benzettim herhalde demiştim. Secret Garden'dan sonra özletmişti kendisini.
Dizi biraz politik biraz romantik biraz aksiyonlu. Ve itiraf ediyorum ilk defa bir Kore dizisinde bu kadar ağladım. Kralından askerine kadar oyuncu kadrosu çok iyiydi. Yalnız Ha Ji Won ne kadar yaşını göstermese de Lee Seung-gi'ye göre biraz yaşlı kalmış gibime geldi. Kız 34 yaşında adam 25 yaşında tabi. Yine de aralarındaki uyum güzeldi.
Dizi politik dedik, biraz açarsak Kuzey-Güney ilişkilerine dayanıyor. Kim Hang-ah( Ha Ji Won) Kuzey Koreli bir asker. Lee Jae-ha( Lee Seung-gi) ise Güney Kore'nin prensi. Abisi Lee Jae-kang ise o zamanın kralı (Bir kral ancak bu kadar tatlı biri olabilirdi.)
Abi kardeş ne kadar da tatlılar değil mi?
Kralımız kardeşinin hovardalıklarından sıkılıyor ve bir oyuna getirip onu ülkelerin askerlerinin yarıştığı WOC yarışmasına yolluyor. Kralın amacı Kuzey-Güney gerginliğini sonlandırmak. Bu yüzden bu yarışmaya K-G değil direk Kore olarak katılıyorlar. Prens Lee Jae Ha ise Kuzey'e karşı biri olduğu için hiç hoşlanmasa da mecbur gidiyor ve orada Kuzey Koreli asker Kim Hang-ah ile tanışıyor. Bu kız Secret Garden'dan sonra iyi alıştı vurdulu kırdılı oynamaya.
Bir de kız Güneye geldiğinde bakın kimin posteriyle karşılaşıyor:
Bu kadar heyecanlandığına bakmayın, Hyun Bin'e az çektirmedi Secret Garden'da.
En iyi koca deniz kuvvetlerinden mi olur bilmiyorum ama Hyun Bin'den olur evet :)
Efendim tahmin edildiği üzere asker kız prense aşık oluyor. Hatta kral dahil onları evlendirmek istiyor bu sayede hem K-G birleşmiş gibi olacak hem de Jae Ha'nın çapkınlıkları son bulacak. Araya bir sürü engel giriyor ve maalesef kralımız M grup tarafından suikaste uğruyor (Buralarda mendilinizi hazır bulundurun).
Tabi dizide benim asıl aşkımdan bahsetmedim. Kendisi kralın ölümünden sonra eski prens yeni kral Jae Ha'nın yanında asker oluyor. Eun Shi Kyung:
Kendisi içten içe kralın kardeşi yani prensesi seviyor. Prenses de ona karşı boş değil tabi ki. Ama Kore dizisi bu kavuşmak öyle kolay mı? Prenses büyük abisinin suikastine tanıklık ediyor ve uçurumdan atlıyor. Kötürüm kalıyor ve yürüyemiyor. Kız kötürüm ama Eun Shi Kyung hala siz prensessiniz ben kimim ki diyor. Eee ne demişler 'Aşık olmadığın sürece kimse mükemmel değildir.' Prenses onun gözünde hala mükemmel biri.
Bu sırada o kadar olay oluyor ki... Ama en güzeli ülkemizin isminin bu dizide geçmesiydi. WOC'da Kore'liler hangi ülkeyle kapışsak iyi olur acaba diye düşünürken:
Burada çok gülmüştüm. 'Ah sen Kuzey Koreliydin bilmezsin tabii.'
Dizide bayrağımız çıkmış kaçar mı bizden?
Jae Ha, Hang-ah aşkı da iyiydi hoştu ama bana prenses ve Eun Shi Kyung aşkının tadını vermedi.
Kral Jae-Ha ve Kim Hang Ah binbir zorlukla nişanlanıyorlar insan diyor ki yahu nişanlanmayıverin evlenin direk. Ama yok olmaz.
Sen git kızı 30 kere kandır sonra git aşık ol kıza. Kral da olsa birine ihtiyaç duyuyor demek ki.
Dizi benim için 19.bölümde bitti. Spoiler: Çünkü Eun Shi Kyung öldü. Yahu ölecek bir sürü adam vardı niye o? Prenses de mutlu olsaydı değil mi ama? Arkadaşı ve kralı Lee Jae Ha'nın kollarında ölüp bizi de ağlatmayı başarıyor.
Prenses ona bıraktığı videoyu izliyor hatta yaşıyor videoyu. Bu sahneler içime işledi resmen.
Neyse ki dizinin sonunda prenses de mutlu görünüyordu. Hayalinde Eun Shi Kyung'u canlandırmıştı ve ona yarın biriyle buluşacağını söylüyordu. Boğazımda bir şeyler düğümlendi bak yine:
Esas karakterlerimize gelirsek adamlar savaşı bile engelliyorlar. Hem de evlenerek. Evet dizi mutlu sonla bitiyor. Hatta dizinin sonunda çocuklarının 'omani' (Kuzey aksanıyla anne demekmiş) demesi ve yine politik sorunlara yol açması bile komikti.
Çok tatlıymış bu adam da kendisiyle dizi sayesinde tanıştık iyi de oldu. Diğer dizilerini de izleriz artık. Benim ayıbım mı bilemesem de bu adam şarkıcıymış. Hemen onları da dinlemek lazım.
Ve işte bir dizinin daha sonuna geldik. Politik amaaan deyip sakın geçmeyin gerçekten keyifli bir dizi. Ben de öyle dizileri sevmesem de bu çok ilginç geldi. Kuzey-Güney ayrılığının oradaki insanlara ne kadar zor şeyler yaşattığını da anlıyorsunuz. Çoğu yerde duygulanıyorsunuz. Özellikle WOC sahnelerinde. Oyuncular da çok iyi. Başta da dediğim gibi Ha Ji Won biraz büyük kaçsa da iyi idare etmiş. Tek eleştirim budur bu dizide:)
Başka dizide görüşmek üzereee...
Dizi biraz politik biraz romantik biraz aksiyonlu. Ve itiraf ediyorum ilk defa bir Kore dizisinde bu kadar ağladım. Kralından askerine kadar oyuncu kadrosu çok iyiydi. Yalnız Ha Ji Won ne kadar yaşını göstermese de Lee Seung-gi'ye göre biraz yaşlı kalmış gibime geldi. Kız 34 yaşında adam 25 yaşında tabi. Yine de aralarındaki uyum güzeldi.
Dizi politik dedik, biraz açarsak Kuzey-Güney ilişkilerine dayanıyor. Kim Hang-ah( Ha Ji Won) Kuzey Koreli bir asker. Lee Jae-ha( Lee Seung-gi) ise Güney Kore'nin prensi. Abisi Lee Jae-kang ise o zamanın kralı (Bir kral ancak bu kadar tatlı biri olabilirdi.)
Abi kardeş ne kadar da tatlılar değil mi?
Kralımız kardeşinin hovardalıklarından sıkılıyor ve bir oyuna getirip onu ülkelerin askerlerinin yarıştığı WOC yarışmasına yolluyor. Kralın amacı Kuzey-Güney gerginliğini sonlandırmak. Bu yüzden bu yarışmaya K-G değil direk Kore olarak katılıyorlar. Prens Lee Jae Ha ise Kuzey'e karşı biri olduğu için hiç hoşlanmasa da mecbur gidiyor ve orada Kuzey Koreli asker Kim Hang-ah ile tanışıyor. Bu kız Secret Garden'dan sonra iyi alıştı vurdulu kırdılı oynamaya.
Bir de kız Güneye geldiğinde bakın kimin posteriyle karşılaşıyor:
Bu kadar heyecanlandığına bakmayın, Hyun Bin'e az çektirmedi Secret Garden'da.
En iyi koca deniz kuvvetlerinden mi olur bilmiyorum ama Hyun Bin'den olur evet :)
Efendim tahmin edildiği üzere asker kız prense aşık oluyor. Hatta kral dahil onları evlendirmek istiyor bu sayede hem K-G birleşmiş gibi olacak hem de Jae Ha'nın çapkınlıkları son bulacak. Araya bir sürü engel giriyor ve maalesef kralımız M grup tarafından suikaste uğruyor (Buralarda mendilinizi hazır bulundurun).
Tabi dizide benim asıl aşkımdan bahsetmedim. Kendisi kralın ölümünden sonra eski prens yeni kral Jae Ha'nın yanında asker oluyor. Eun Shi Kyung:
Kendisi içten içe kralın kardeşi yani prensesi seviyor. Prenses de ona karşı boş değil tabi ki. Ama Kore dizisi bu kavuşmak öyle kolay mı? Prenses büyük abisinin suikastine tanıklık ediyor ve uçurumdan atlıyor. Kötürüm kalıyor ve yürüyemiyor. Kız kötürüm ama Eun Shi Kyung hala siz prensessiniz ben kimim ki diyor. Eee ne demişler 'Aşık olmadığın sürece kimse mükemmel değildir.' Prenses onun gözünde hala mükemmel biri.
Bu sırada o kadar olay oluyor ki... Ama en güzeli ülkemizin isminin bu dizide geçmesiydi. WOC'da Kore'liler hangi ülkeyle kapışsak iyi olur acaba diye düşünürken:
Burada çok gülmüştüm. 'Ah sen Kuzey Koreliydin bilmezsin tabii.'
Dizide bayrağımız çıkmış kaçar mı bizden?
Jae Ha, Hang-ah aşkı da iyiydi hoştu ama bana prenses ve Eun Shi Kyung aşkının tadını vermedi.
Kral Jae-Ha ve Kim Hang Ah binbir zorlukla nişanlanıyorlar insan diyor ki yahu nişanlanmayıverin evlenin direk. Ama yok olmaz.
Sen git kızı 30 kere kandır sonra git aşık ol kıza. Kral da olsa birine ihtiyaç duyuyor demek ki.
Dizi benim için 19.bölümde bitti. Spoiler: Çünkü Eun Shi Kyung öldü. Yahu ölecek bir sürü adam vardı niye o? Prenses de mutlu olsaydı değil mi ama? Arkadaşı ve kralı Lee Jae Ha'nın kollarında ölüp bizi de ağlatmayı başarıyor.
Prenses ona bıraktığı videoyu izliyor hatta yaşıyor videoyu. Bu sahneler içime işledi resmen.
Neyse ki dizinin sonunda prenses de mutlu görünüyordu. Hayalinde Eun Shi Kyung'u canlandırmıştı ve ona yarın biriyle buluşacağını söylüyordu. Boğazımda bir şeyler düğümlendi bak yine:
Esas karakterlerimize gelirsek adamlar savaşı bile engelliyorlar. Hem de evlenerek. Evet dizi mutlu sonla bitiyor. Hatta dizinin sonunda çocuklarının 'omani' (Kuzey aksanıyla anne demekmiş) demesi ve yine politik sorunlara yol açması bile komikti.
Çok tatlıymış bu adam da kendisiyle dizi sayesinde tanıştık iyi de oldu. Diğer dizilerini de izleriz artık. Benim ayıbım mı bilemesem de bu adam şarkıcıymış. Hemen onları da dinlemek lazım.
Ve işte bir dizinin daha sonuna geldik. Politik amaaan deyip sakın geçmeyin gerçekten keyifli bir dizi. Ben de öyle dizileri sevmesem de bu çok ilginç geldi. Kuzey-Güney ayrılığının oradaki insanlara ne kadar zor şeyler yaşattığını da anlıyorsunuz. Çoğu yerde duygulanıyorsunuz. Özellikle WOC sahnelerinde. Oyuncular da çok iyi. Başta da dediğim gibi Ha Ji Won biraz büyük kaçsa da iyi idare etmiş. Tek eleştirim budur bu dizide:)
Başka dizide görüşmek üzereee...
26 Aralık 2012 Çarşamba
May Queen- FİNAL
Sonunda bu diziyi de bitirdik. Neyse ki finalde daha da saçmalamamışlar. Güzel bitti sonu. Gerçi kızın 3 babası vardı 3.sünü de öldürmeyiverselerdi canım. O da intihar etti. Neyse ki Kang San'ı vardı.
Her zamanki gibi kötüler iyi oldu. Dediğim gibi Il Moon'la Hae Joo'nun kardeşinin arasında bir şeyler olsun çok istemiştim ama çok sönük oldu. Il Moon iyi bir insan olamadı. Chang Hee tekrar normale döndü hatta In-hwa'yla mutlu bile oldular. Chang Hee'nin eski arkadaşı Kang San'la barışması da çok keyifliydi.
İşte tam olarak böyle barıştılar...
Dizinin başlarında Hae Joo'nun Chang Hee'ye sürekli bizim kaderlerimiz ortak diyip durması sinir etmişti beni. Sonra Kang San'a senin annen baban nerede dediğinde daha yeni mi soruyorsun senin gibi onun da annesi babası yok işte asıl onla kaderleriniz ortak diye geçirmiştim içimden. Zaten Kang San da kıza 'Çok erken sordun(!).' diyor kıza.
Kısa kısa diziden notlar geçersek, bazen inanılmaz saçmaladılar. Örneğin, sen git yapılamayan birşeyi azimut pervanesini tasarla sonra onu yatta bırak kilitlemeden etmeden. Sonra neden çalındı vay efendim emeğimiz gitti vs. Allahtan ikincisinde o kadar saflık yapmadılar.
Bir diğer dikkatimi çeken şey ise Kang San'ın montları oldu. Hepsi mi güzel olur arkadaş. Koreli erkekler güzel giyiniyor kabul ediyorum ama giydiği her monta aşık oldum. Özellikle o mavi olana.
Sanırım Kim Jae-won'da alışkanlık yapmış Can You Hear My Heart, karşısındaki konuşurken sürekli dudaklarına bakıyor(Can You Hear My Heart'ta işitme engelli birini oynamıştı). Ve pür dikkat izliyor karşısındakini. Bu yönetmenin dediği bir şey değilse sanırım bir önceki rolünün etkisi sürüyor.
Hae Joo'nun üvey abisi de finalde saçlarına perma yaptırıp Guu Jun Pyo oldu tam oldu.
Dizide sinir eden başka bir unsur da Hae Joo'nun sürekli ağlaması idi. Üzgünken ağladı, sinirliyken ağladı, mutluyken bile ağladı.
Finalde sondaj gemilerine kavuştular sonunda. Geminin adı beklenildiği üzere 'May Queen'. Yani Hae Joo'nun 2 numaralı babasının ona taktığı isim. İşte bir dizi daha böyle sonlandı. Finali beğenmedim dersem ayıp olur. Ama genel olarak dizide sıkıldım. Hatta bayağı bir bölümü de sararak izledim.
Umarım siz severek izlersiniz de utanırım biraz :D Şimdi yine Hyun Bin'in dönmesini bekleme zamanı...
Her zamanki gibi kötüler iyi oldu. Dediğim gibi Il Moon'la Hae Joo'nun kardeşinin arasında bir şeyler olsun çok istemiştim ama çok sönük oldu. Il Moon iyi bir insan olamadı. Chang Hee tekrar normale döndü hatta In-hwa'yla mutlu bile oldular. Chang Hee'nin eski arkadaşı Kang San'la barışması da çok keyifliydi.
İşte tam olarak böyle barıştılar...
Dizinin başlarında Hae Joo'nun Chang Hee'ye sürekli bizim kaderlerimiz ortak diyip durması sinir etmişti beni. Sonra Kang San'a senin annen baban nerede dediğinde daha yeni mi soruyorsun senin gibi onun da annesi babası yok işte asıl onla kaderleriniz ortak diye geçirmiştim içimden. Zaten Kang San da kıza 'Çok erken sordun(!).' diyor kıza.
Kısa kısa diziden notlar geçersek, bazen inanılmaz saçmaladılar. Örneğin, sen git yapılamayan birşeyi azimut pervanesini tasarla sonra onu yatta bırak kilitlemeden etmeden. Sonra neden çalındı vay efendim emeğimiz gitti vs. Allahtan ikincisinde o kadar saflık yapmadılar.
Bir diğer dikkatimi çeken şey ise Kang San'ın montları oldu. Hepsi mi güzel olur arkadaş. Koreli erkekler güzel giyiniyor kabul ediyorum ama giydiği her monta aşık oldum. Özellikle o mavi olana.
Sanırım Kim Jae-won'da alışkanlık yapmış Can You Hear My Heart, karşısındaki konuşurken sürekli dudaklarına bakıyor(Can You Hear My Heart'ta işitme engelli birini oynamıştı). Ve pür dikkat izliyor karşısındakini. Bu yönetmenin dediği bir şey değilse sanırım bir önceki rolünün etkisi sürüyor.
Hae Joo'nun üvey abisi de finalde saçlarına perma yaptırıp Guu Jun Pyo oldu tam oldu.
Dizide sinir eden başka bir unsur da Hae Joo'nun sürekli ağlaması idi. Üzgünken ağladı, sinirliyken ağladı, mutluyken bile ağladı.
Finalde sondaj gemilerine kavuştular sonunda. Geminin adı beklenildiği üzere 'May Queen'. Yani Hae Joo'nun 2 numaralı babasının ona taktığı isim. İşte bir dizi daha böyle sonlandı. Finali beğenmedim dersem ayıp olur. Ama genel olarak dizide sıkıldım. Hatta bayağı bir bölümü de sararak izledim.
Umarım siz severek izlersiniz de utanırım biraz :D Şimdi yine Hyun Bin'in dönmesini bekleme zamanı...
23 Aralık 2012 Pazar
May Queen (Mayıs Kraliçesi)
Başlamadan önce belirteyim bu dizi çok uzun geldi bana ama Kim Jae-won için izledim. Can You Hear My Heart'tan sonra onu izlemek çok istiyorum gelin görün ki bu dizi bana tam bir hayal kırıklığı yaşattı.
Dizi henüz bitmedi daha doğrusu yayınlandı son iki bölümü ama çevirisi gelmediği için 36. bölüme kadar olanlardan bahsedeceğim. Ama dizi konusu o kadar karışık ki bazen kafanız karışıyor hatta çoğunlukla.
İlk 8 ya da 9 bölüm karakterlerinin çocukluklarında geçiyor. Ve biraz uzatmışlar gibime geldi. Bir an önce Kim Jae-won'u görmek istediğimden de olabilir:D Gerçi çocukluğu da çok sevimliydi.
Kang San/Ryan Kang (Kim Jae-won) ve Park Chang-hee (Jae Hee) karakterlerinin çocukluklarını çok iyi bulmuşlar özellikle fotoğrafın sağındakilere bakarsanız Kang San karakteri ve çocukluğu inanılmaz benzemiş. Gülüşü hareketleri ikisinin de çok sevimliydi. Ama kız karekterin yani Chun Hae-joo'nun çocukluğuyla kendisini pek bir alakasız buldum. Küçüklüğü daha sempatikti gülüşü bile içini ısıtıyordu insanın. Sonra büyüdü, tamam kız sempatik ama bazen fazla abarttı sempatik olmayı ve itici geldi.
Konudan biraz bahsedersek beyninizi tamamen boşaltın zira beyniniz bulanacak. Hae-joo kızımızın babası petrol mühendisi ve ülkedeki petrol rezervinin nerede olduğunu keşfediyor ama bu bilgiyi çalmak için kötü adamımız Do-Hyun kızın babasını öldürüyor. Bu olaya Chang Hee'nin babası tanık oluyor ama oğlunu öldürürüm diye tehdit ettiği için onun altında çalışmaya başlıyor. Do Hyun'un karısı ölünce çocuklarına anne olması için Hae Joo'nun annesini getirmek istiyor bu yüzden Chang Hee'nin babasına kızı öldürme görevi veriyor. Ama öldüremiyor onun yerine fakir bir adama veriyor çocuğu. Adam kendi kızıymış gibi büyütüyor karısına da başka kadından yaptım diyor. Kadın da nefret ediyor Hae Joo'dan. Aradan zaman geçiyor çocuklar tesadüfen karşılaşıyor. Yani Chang Hee, Kang San ve Hae Joo. Kang San'ımız kıza aşık oluyor. Onun dedesinin ise tershanesi var. Bu dizi zaten gemilerle ilgili desek yanlış demiş olmayız. Pervaneden tutun sondaj gemisi matkabına kadar her türlü bilgiyi ediniyorsunuz. Neyse tabi ki kız Kang San'a aşık olmuyor yok ikimizin de annesi yok kaderlerimiz aynı bizim falan filan diyip Chang Hee'ye aşık oluyor. Kang San Amerika'ya okumaya gidiyor çünkü kötü adamımız Do Hyun dedesinin tershanesini batırıyor. İşte ilk 9 bölüm baygınlık geçiriyorsunuz tamam hadi büyüsün çocuklar diye. Hae Joo'nun gerçek annesi de Do Hyun'la evleniyor bu arada. Ama kızının öldüğüne bir türlü inanamıyor o yüzden arayıp duruyor.
Çok şükür 15 yıl geçiyor aradan. Kang San, Ryan Kang olarak Amerika'dan dönüyor. Do Hyun'un gemi inşaat şirketinde küçükken aşık olduğu Hae Joo'yu görüyor. Ama o Chang Hee ile 15 yıldır çıkıyormuş. 300 kere ayrılalım diyip ayrılamıyorlar bir türlü. Fakir Chang Hee olmuş savcı, kız ben yeterli değilim diyip diyip gidiyor. Ama sürekli geri birleşiyorlar. Bir an çok korktum Boys Over Flowers gibi Hae Joo sert, kıl adama aşık olur da Kang San da Ji Hoo gibi ona yardımcı olan iyi biri kalır diye. Neyse ki öyle olmadı. Chang Hee babasının yaptığı pisliklerden ötürü Do Hyun için çalışmaya başladı. Hikayenin devamını anlatırsam sanırım kusarsınız. Çünkü Hae Joo'nun 3 kere babası 2 kere de annesi değişiyor. Diziyi sürekli 'YOK ARTIK' diye izliyorsunuz.
Kız 15 yıllık bir ilişkiden çıktığı için Kang San kızdan bir şey bekleyemiyor o yüzden kızın her sarılmasında her öpüşünde dumur oluyor zavallım.
En sinir eden şey ise sürekli Do Hyun'un kazanması. Ya bırak bir kere de iyiler kazansın. 36. bölümde bu sefer de Do Hyun kazanırsa bilgisayarı kıracağım demiştim neyse ki olmadı.
Öyle romantik bir dizi beklemeyin. Entrikalarla dolu bir dizi. Kang San'ın sürekli eğlenceli olması sürekli gülümsemesi ise diziyi izlemek için bir neden ama. Kim Jae-won olmasa sanırım bu diziyi kimse izlemezdi. Senaristine sevgilerimi yolluyorum.
Abartma diyebilirsiniz tabi ama son iki bölümü izlemek için can atmıyorum ilk defa. Bir de amca karakterini çok sevdim. Il Moon karakteri de iyi olsun diye bekliyordum ama ne zaman aha şimdi iyi olacak dediysem daha da kötü oldu. Uzun uzun diyaloglar yerine iyi biri olup Hae Joo'nun kardeşine aşık olabilirdi mesela. Şu karakterleri bana verselerdi kesinlikle daha iyi bir şey çıkarırdım. Neyse daha fazla eleştiri yapmayacağım. Kendimi rahatlatmak için şunlara bakacağım:
Kim Jae-won'u izlemek istiyorsanız açın izleyin derim onun için katlanılır diziye. Onun dışında dizi izlediğim kötü Kore dizilerinde 1.liği aldı.
Şimdi oturup son iki bölümün çevirilerini bekleyelim bakalım...
Dizi henüz bitmedi daha doğrusu yayınlandı son iki bölümü ama çevirisi gelmediği için 36. bölüme kadar olanlardan bahsedeceğim. Ama dizi konusu o kadar karışık ki bazen kafanız karışıyor hatta çoğunlukla.
İlk 8 ya da 9 bölüm karakterlerinin çocukluklarında geçiyor. Ve biraz uzatmışlar gibime geldi. Bir an önce Kim Jae-won'u görmek istediğimden de olabilir:D Gerçi çocukluğu da çok sevimliydi.
Kang San/Ryan Kang (Kim Jae-won) ve Park Chang-hee (Jae Hee) karakterlerinin çocukluklarını çok iyi bulmuşlar özellikle fotoğrafın sağındakilere bakarsanız Kang San karakteri ve çocukluğu inanılmaz benzemiş. Gülüşü hareketleri ikisinin de çok sevimliydi. Ama kız karekterin yani Chun Hae-joo'nun çocukluğuyla kendisini pek bir alakasız buldum. Küçüklüğü daha sempatikti gülüşü bile içini ısıtıyordu insanın. Sonra büyüdü, tamam kız sempatik ama bazen fazla abarttı sempatik olmayı ve itici geldi.
Konudan biraz bahsedersek beyninizi tamamen boşaltın zira beyniniz bulanacak. Hae-joo kızımızın babası petrol mühendisi ve ülkedeki petrol rezervinin nerede olduğunu keşfediyor ama bu bilgiyi çalmak için kötü adamımız Do-Hyun kızın babasını öldürüyor. Bu olaya Chang Hee'nin babası tanık oluyor ama oğlunu öldürürüm diye tehdit ettiği için onun altında çalışmaya başlıyor. Do Hyun'un karısı ölünce çocuklarına anne olması için Hae Joo'nun annesini getirmek istiyor bu yüzden Chang Hee'nin babasına kızı öldürme görevi veriyor. Ama öldüremiyor onun yerine fakir bir adama veriyor çocuğu. Adam kendi kızıymış gibi büyütüyor karısına da başka kadından yaptım diyor. Kadın da nefret ediyor Hae Joo'dan. Aradan zaman geçiyor çocuklar tesadüfen karşılaşıyor. Yani Chang Hee, Kang San ve Hae Joo. Kang San'ımız kıza aşık oluyor. Onun dedesinin ise tershanesi var. Bu dizi zaten gemilerle ilgili desek yanlış demiş olmayız. Pervaneden tutun sondaj gemisi matkabına kadar her türlü bilgiyi ediniyorsunuz. Neyse tabi ki kız Kang San'a aşık olmuyor yok ikimizin de annesi yok kaderlerimiz aynı bizim falan filan diyip Chang Hee'ye aşık oluyor. Kang San Amerika'ya okumaya gidiyor çünkü kötü adamımız Do Hyun dedesinin tershanesini batırıyor. İşte ilk 9 bölüm baygınlık geçiriyorsunuz tamam hadi büyüsün çocuklar diye. Hae Joo'nun gerçek annesi de Do Hyun'la evleniyor bu arada. Ama kızının öldüğüne bir türlü inanamıyor o yüzden arayıp duruyor.
Çok şükür 15 yıl geçiyor aradan. Kang San, Ryan Kang olarak Amerika'dan dönüyor. Do Hyun'un gemi inşaat şirketinde küçükken aşık olduğu Hae Joo'yu görüyor. Ama o Chang Hee ile 15 yıldır çıkıyormuş. 300 kere ayrılalım diyip ayrılamıyorlar bir türlü. Fakir Chang Hee olmuş savcı, kız ben yeterli değilim diyip diyip gidiyor. Ama sürekli geri birleşiyorlar. Bir an çok korktum Boys Over Flowers gibi Hae Joo sert, kıl adama aşık olur da Kang San da Ji Hoo gibi ona yardımcı olan iyi biri kalır diye. Neyse ki öyle olmadı. Chang Hee babasının yaptığı pisliklerden ötürü Do Hyun için çalışmaya başladı. Hikayenin devamını anlatırsam sanırım kusarsınız. Çünkü Hae Joo'nun 3 kere babası 2 kere de annesi değişiyor. Diziyi sürekli 'YOK ARTIK' diye izliyorsunuz.
Kız 15 yıllık bir ilişkiden çıktığı için Kang San kızdan bir şey bekleyemiyor o yüzden kızın her sarılmasında her öpüşünde dumur oluyor zavallım.
En sinir eden şey ise sürekli Do Hyun'un kazanması. Ya bırak bir kere de iyiler kazansın. 36. bölümde bu sefer de Do Hyun kazanırsa bilgisayarı kıracağım demiştim neyse ki olmadı.
Öyle romantik bir dizi beklemeyin. Entrikalarla dolu bir dizi. Kang San'ın sürekli eğlenceli olması sürekli gülümsemesi ise diziyi izlemek için bir neden ama. Kim Jae-won olmasa sanırım bu diziyi kimse izlemezdi. Senaristine sevgilerimi yolluyorum.
Abartma diyebilirsiniz tabi ama son iki bölümü izlemek için can atmıyorum ilk defa. Bir de amca karakterini çok sevdim. Il Moon karakteri de iyi olsun diye bekliyordum ama ne zaman aha şimdi iyi olacak dediysem daha da kötü oldu. Uzun uzun diyaloglar yerine iyi biri olup Hae Joo'nun kardeşine aşık olabilirdi mesela. Şu karakterleri bana verselerdi kesinlikle daha iyi bir şey çıkarırdım. Neyse daha fazla eleştiri yapmayacağım. Kendimi rahatlatmak için şunlara bakacağım:
Kim Jae-won'u izlemek istiyorsanız açın izleyin derim onun için katlanılır diziye. Onun dışında dizi izlediğim kötü Kore dizilerinde 1.liği aldı.
Şimdi oturup son iki bölümün çevirilerini bekleyelim bakalım...
22 Aralık 2012 Cumartesi
Heartstrings ( You Have Fallen For Me)
You Have Fallen For Me'ye ya da diğer adlarıyla Heartstrings, Festival, You're into Me'ye müzikal bir dizi dersek yanılmış olmayız sanırım. Ama sakın korkmayın. Öyle replikler falan da şarkılı türkülü değil. Dizinin ana teması müzik dersek daha olur sanırım. Müzikler de birbirinden güzel belirtmeden geçmeyeyim.
Dizide tekrar Jung Yong Hwa ve Park Shin Hye bir arada. Hatta bu sefer birlikte olmayı başarmışlar. Ve dizi bir güzel sanatlar fakültesinde geçiyor. Lee Shin (Jung Yong Hwa) Stupid grubunun solisti ve gitaristi hatta lideri. Ve tabi ki çok popüler, ama o kimseye yüz vermiyor. Fakültenin modern müzik bölümünde. Lee Gyu-won (Park Shin Hye) ise geleneksel müzik bölümünde. Dedesi tam bir geleneksel müzik delisi, modern müzik adıyla başlayan her şeyden nefret ediyor.
Tabi ki dizimiz bunların yine kötü karşılaşmasıyla başlıyor. Birbirlerinden nefret ediyorlar. İddaa sonucunda Gyu-won kaybediyor bunun sonucunda da Lee Shin'in kölesi oluyor bir süreliğine. Ben özellikle kahve getirip götürme sahnelerini çok sevdim. Bu köle olayı sayesinde iyice yakınlaşıyorlar. Lee Shin dans hocasına aşık, Gyu-won'u fark edemiyor bir süre. Tam Gyu-won da Shin'den vazgeçti derken Lee Shin 'Beni sevmeyi bırakma' diyor ve olaylar gelişiyor.
'Shin: Ben çirkin insanları sevmem. Seninle konuşurken bile bana acı veriyorsun.' Böyle dedi dedi sonra kıza aşık oldu.
Üçüncü karakterler olaya çok dahil olmuyor. Yönetmeni de çok seviyor insan. Sürekli Gyu-won'un saçlarını karıştırması biraz sinir olsa da...
Saç karıştırma işini Shin yapınca da Gyu-won 'Ah! Sen yapınca o kadar kötü olmuyormuş.' diyor. İnsanın sevdiği yapınca ne kötü olabilir ki zaten?
Gyu Won: Kahve için teşekkürler.
Shin: İçine tükürdüm.
Han Hee-joo (Kim Yoon Hye) ve Yeo Joon-hee(Kang Min Hyuk) arasındaki ilişki de çok eğlenceliydi. Min Hyuk'a biraz üzülsek de tabi..
Çok sevimli ve eğlenceli bir dizi, özellikle müzikleri çok güzel. Dans sahneleri de öyle. Yong-hwa ve Shin-hye arasındaki uyumu da hep sevmişimdir. Sanırım gerçek hayatta da iyi arkadaş oldukları için dizide de eğlendiriyorlar sizi. Ben yakıştırdım ikisini de hala ne bekliyorlar anlamadım. Kamera arkasını izlerseniz sürekli güldüklerini görürsünüz zaten. Bir de sürekli neden çocuğa vurduğunu da anlayamadım. Yazık değil mi yahu?
Ben bu diziden sonra CN Blue yu öğrendim ve hala döndürüp döndürüp şarkılarını dinlerim. Jung Yong'un çarpık dişlerini bile sevdim dizide.
Dizi konusunu çok uzatmak istemedim. Dizinin detayları ve müzikleri güzel zaten. Çok bir şey beklemeden keyifle izlemenizi tavsiye ederim.
Jung Yong'un süpriz doğum günüsü bu da. Shin Hye unuttu sandığı için üzülmüş bir de. Sevimliliklerini buradan da görün derim:
İzledikten sonra kamera arkası görüntülerini de izlemenizi tavsiye ediyorum. Sanırım diziden daha keyifliler. İyi seyirleeer:)
Etiketler:
CN Blue,
Festival,
Heartstrings,
Jun Yong Hwa,
Jung Yong Hwa Süpriz doğum günü,
Kang Min Hyuk,
Kim Yoon Hye,
Lee Gyu Won,
Lee Shin,
Park Shin Hye,
You are into Me,
You Have Fallen For Me
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)